Duyduğunuz zaman tüyleri diken diken eden yakalanmaktan en çok korktuğumuz hastalık: Kanser. Bazen genetik etkenler dolayısıyla bazen yediklerimizin, içtiklerimizin bazen olumsuz çevre koşulları nedeniyle yakalanılan bir hastalık. Bu hastalığa %100 çözüm belki bulunmuyor fakat elimizden geldiğince dikkat etmek de kansere yakalanma oranını oldukça aza indirgiyor. Bunun başında da beslenme geliyor elbette. Düzensiz beslenme, sigara ve alkol tüketiminden dolayı kansere yakalanma oranından daha fazla bir orana sahip. Beslenme, bazı hastalıkların oluşmasında bazılarının ise tedavi sürecinde etkilidir. Kanser için yakalanma riskini azaltan besinleri tüketmeniz sizin yararınıza ancak kansere yakalanmış bireylerde beslenme kadar psikolojik durum daha büyük bir rol oynuyor. Yani tedbiri önceden almada fayda var.
Düzenli beslenmenin buradaki en temel hedefi bağışıklığı güçlendirmektir. Bu sayede sadece kanser değil pek çok hastalığa ve oluşabilecek diğer sağlık problemlerine karşı önlem almış olacaksınız.
Çağımızın En Korkutucu Hastalığı; Kanser!
Bildiğiniz gibi şuan organik beslenme durumu eski zamanlara kıyasla oldukça düşük. İşe buradan başlamak en yararlısı olacaktır. Mutlaka tükettiğiniz sebze ve meyvelerin o anki mevsime uygunluğunu göz önünde bulundurarak tüketmeye çalışın. Tükettiğiniz besin faydalı diye her mevsim tüketmeyin her şey zamanında güzeldir. Her mevsimde doğanın bize sunduğu ayrı bir şifa kaynağı var, mümkün olduğunca her çeşit meyve ve sebzeden yararlanın ama mutlaka zamanında yararlanın.
Okuma Önerisi: 4 Şubat Dünta Kanser Günü
Su tüketiminizi asla ihmal etmeyin. Sadece hastalıktan korunmak için veya zayıflamak için değil size ait bu bedeni en iyi şekilde beslemelisiniz. Bildiğiniz üzere vücudun çok büyük bir kısmı sudan oluşuyor ve vücuttaki birçok anabolik ve katabolik olay için suya ihtiyaç var o nedenle vücudunuzu asla susuz bırakmayın o da size karşılığını en güzel şekilde verecektir.
Antioksidanları mutlaka hayatınızın baş köşesine yerleştirin. Nedir antioksidan? Oldukça basit bir dille anlatmak gerekirse eğer; yaşadığınız şehri düşünün, bizzat insanların yarattığı çevre kirliliğini ve yağmurun yağıp bunu bir nebze olsun temizlediğini. İşte antioksidan da böyledir+, serbest radikal olarak adlandırdığımız, vücudumuzda besinlerin oksijen kullanarak enerjiye çevrilmesi sırasında oluşan metabolik yan ürünler antioksidanlar sayesinde etkisiz hale getirilir. Eğer serbest radikal seviyesi, antioksidan seviyesine göre artar ise serbest radikaller hücrelerde oksidatif hasarlara yol açar ve bu duruma “oksidatif stres” denir. İşte bu oksidatif stres de pek çok hastalığın ana nedenlerindendir.
Kanser İçin Faydalı Yiyecekler Tüketin
Antioksidanlar ise kabaca en güçlü olarak mor ve kırmızı sebze ve meyvelerde bulunuyor. Bunun yanı sıra turuncu ve sarı sebzelerde de bulunmakta, bunun yanı sıra C vitamini ve E vitamini de güçlü antioksidanlar arasındadır. Özellikle en çok tükettiğimiz sebzelerden olan domates güçlü bir antioksidan kaynağıdır. Başlıca diğer antioksidan kaynağı besinler: Brokoli, böğürtlen, kırmızı üzüm, sarımsak, ıspanak, havuç, yaban mersini, nar, yeşil çay, kivi ve güzel bir ara öğün olan bitter çikolata.
Baharatların çoğu eski zamanlarda ilaç niyetine kullanılıyordu. Öyleyse biz neden yararlanmayalım? Hem metabolizma hızına, hem sağlığınıza olumlu yönde etkileyecek olan baharatlardan yararlanın. Yemeklerinizi tuz yerine onlarla lezzetlendirin. Her baharatın kendine özgü bir yararı bulunmakta olup özellikle: Zerdeçal, kimyon, çörek otu ve keten tohumunu beslenmenize eklemenizi tavsiye ederim.
Bol Bol Spor Yapın
Spor spor spor! Sporun bağışıklık sistemini güçlendirdiğini aynı antioksidan besinler gibi vücudun oksidatif stres yükünü azalttığını biliyoruz. Bunun yanı sıra psikolojik açıdan da sizi oldukça rahatlatacaktır. Yaz kış demeden mutlaka sporunuzu yapmayı ihmal etmeyin. Dışarı çıkamadığınız zamanlarda evde mutlaka sporunuzu yapın.
Tükettiğiniz besinler kadar onları pişirme tekniği de çok önemlidir. Ne kadar sağlıklı besinler tüketirseniz tüketin eğer yanlış pişirme tekniği uyguluyorsanız o besinlerden yeterince yararlanamazsınız. Öncelikle genel bir hatadan bahsetmek istiyorum az önce yeşil çayın antioksidan olduğunu yazdım, zayıflamak içinde gün içerisinde çeşitli bitki çaylarından yaralanıyoruz ve en büyük hatayı orada yapıyoruz aslında. Bitki çaylarını kaynatmayınız. Kaynamış suya kullanacağınız bitkiyi atmalı, süreyi de çok uzun tutmadan demlemeye bırakmalısınız.
Aroması suya geçince tekrar çıkarmalısınız aksi takdirde o acılaşma dediğimiz olay oluyor işte tam da o sırada bitki çayı özelliğini kaybetmiş oluyor. Bunun haricinde et gibi kendiliğinden yağlı olan besinleri pişirirken fazladan yağ koymadan yanmaz tavada pişirmenizi, fırınlamanızı veya haşlamanızı tavsiye ederim. Besinleri kızartmak yerine fırında pişirmeniz hem yağ alımınızı azaltır hem de lezzetine lezzet katar ve belki porsiyon olarak da biraz daha fazla tüketebilmenize olanak sağlar.
Omera-3 Çok Önemlidir!
Omega-3 desteği hayatınızın her alanında oldukça önemli. Bildiğiniz gibi balıkta bu konuda oldukça başarılı. Ama eğer balık tüketiminiz azsa, imkanlar sınırlıysa o zamanda; keten tohumu, ceviz, semizotu, soya fasulyesi, hardal, kabak çekirdeği ve avokadodan yararlanabilirsiniz.
Süt grubu besinler bildiğiniz gibi hem bağışıklığı güçlendiriyor hem de probiyotik özelliği sayesinde bağırsak hareketlerini hızlandırıyor. İşte tam da bu özelliği sayesinde özellikle mide ve bağırsak kanserine karşı oldukça koruyucu olan bu besin grubunu günde en az 2 porsiyon tüketmeye çalışalım.
Kuru baklagiller hem lif içerikleri hem de içeriğinde bulunan fitokimyasallar ( fitokimyasallar: hücre hasarını önlemede etkili) sayesinde kansere karşı oldukça etkili besin grubudur. Mercimek, nohut, kuru fasulye iyi protein ve lif kaynaklarıdır. Kanserin yayılmasını önleyen anti kanserojen maddeler içerirler. Vücuda zarar veren maddelerle savaşır, kan dolaşımına yardımcı olurlar. Özellikle prostat, meme ve kolon kanserine önleyici etki gösterirler.