Siz Hiç Ağustos’ta Kar Gördünüz Mü?
Tahmin ettiğiniz gibi biz gördük.
İnsanların normal yaşam kurgusu nedir? Doğarız, büyürüz, okula gideriz, işe başlarız, evleniriz, çocuk sahibi oluruz, yaşlanırız ve… “ve”’si belli. Hayatımızın çok ama çok büyük bir bölümünü çalışarak ve uyuyarak geçiririz. Malum “plaza çalışanı” diye bir tabir var. Hepimiz plazada çalışmasak da bu terimin anlatmak istediği şey belli. Zorunlu olarak hayatı sabahtan akşama kadar dört duvar arasında geçirmeyi sembolize ediyor.
Birçoğumuz için, işten çıkıp bir kafeye ya da yemek yenebilecek bir yere gidip arkadaşlarla laflamak yapabileceğimiz en hareketli şey. Siz de muhtemelen “dün akşam çok yoruldum” demek için bahane arayanlardansınız. Yorgun bir yüz hali takınıp içinden gülen, konuştuğu kişiden daha hareketli olduğu için kendini mutlu hissedenlerden.
Bu satırları okuyan sizler. Hepinize sesleniyoruz. Unutmuş ya da hatırlamak istemiyor olabilirsiniz ama bir gün hepimiz diğer tarafa gideceğiz. Evet evet sağa sola bakmayın, size diyoruz. Hepimiz maalesef yok olacağız. İşte sadece bu yüzden bile “normal yaşam kurgusu” dediğimiz şeyden koşa koşa uzaklaşmak, kaçmak istiyoruz. Siz de istemelisiniz.
Peki Biz Ne Yaptık?
Yola çıktık. İşin en basit özeti bu. Birçoğumuz yola çıkıyor zaten biliyoruz. Biz buna biraz fark kattık. Bizim hiç bilmediğimiz, insanların ise az bildiği yerlere gidelim dedik. Yıllardır gitmeyi hayal edip ihmal ettiğimiz Karadeniz’i hedef olarak seçtik. İstanbul’dan yola çıkıp Gürcistan’a kadar bütün Karadeniz’i geçmeye karar verdik.
Tam bu noktada bir çelişki yaşadığımızı kabul ediyoruz. Çünkü bir yandan plansız gitmek ve işe macera katmak isterken bir yandan da yolun uzunluğunu ve “işten izin alma” zorunluluğu ile gelen iki haftalık kısıtlı zamanı iyi yönetmemiz gerekiyordu. O sebeple plan yaptık.
Karadeniz boyunca gidilecek tüm şehirler, bu şehirlerdeki gidilebilecek, görülebilecek yerler ve tabi yenilebilecek şeyler ile ilgili bulabildiğimiz her şeyi not aldık. Bir itiraf geliyor. Planlama aşaması, gezinin en keyifli anlarından biri. Hem uzun sürüyor hem de geziye başlamış gibi oluyorsunuz.
Bizi tüm yol boyunca taşıyacak olan arabamızın yanında; çadır, hemen her türlü kamp ve trekking malzemesi, uzun süre dayanabilecek yiyecekler, ayı ve domuzlara karşı aldığımız ama işe yaraması güç olan bazı aletler, yedekleriyle birlikte kıyafetler ve tabi harita ve kitaplar.
En son söyleyeceğimiz bir şeyi en baştan söyleyelim. Belki biraz heyecanlanırsınız. Türkiye bir uçtan bir uca 1.800 km civarındadır. Biz 2 haftada 4.634 km yaptık. Yürüdüğümüz yollar hariç. Ki buna rağmen çok fazla gezmiş gibi hissetmiyoruz kendimizi.
Adım Adım
- İstanbul’dan yola çıktık ve saatlerce araba kullandıktan sonra Küre Dağları Milli Parkı’na vardık. Aslında ilk hedef olarak dinlenebileceğimiz yere yani Gideros Koyu’na gitmeyi planlıyorduk ama sabahtan ek olarak çok yol gideceğimiz için bugünden aradan çıkartalım diyerek parka daldık. Dalmasaydık iyiydi.
- Valla Kanyonu’nu hedef olarak seçtik. Uzun ve kötü bir yoldan giderek kanyona vardık. Araç ile gidilemeyen bölgeyi koşturarak geçtik çünkü hava kararmaya başladı. Kanyon dünyanın en derin kanyonlarından biri olarak dikkat çekiyor. Seyir terasından, bir kısmını kuş bakışı görmek mümkün ancak alt kısımlarını ayrıca keşfetmek lazım. Biz gittiğimizde hiç kimse yoktu ve hava kararınca biraz da endişeyle geri döndük.
- Küre Dağları’ndan Gideros Koyu’na 1-2 saatte gideriz diye düşünüyorduk. GPS’e baktığımızda iki katı uzun olan yolun iki katı daha hızlı gidildiği bilgisini görünce pis bir şekilde sırıttık ve “tabi tabi öyledir” dedikten sonra kısa olan yolu seçtik. Büyük hataydı. Kısa olan yol, ormanın içinden gidiyor(muş). Saatlerce, zaman zaman arabanın boyunu bile aşan otların içinden, kayalık yollardan gitmek zorunda kaldık. Yol boyu birçok hayvan ile karşılaştık. Neyse ki ayı bunlardan biri değildi. Macera mı arıyorsun, al sana macera.
- Sanırım Kastamonu- Gideros’a vardığımızda saat 1 civarıydı. Normal şartlarda 21 gibi varacağımızı sanıyorduk. Yorgunluktan tek yapabildiğimiz şey kendimizi yataklara atmak oldu. Sabah kalktığımızda göreceğimiz manzaraya ise hazır değildik. Önceki gün yaşadıklarımızdan sonra cennet gibi bir koy, koyda yüzen 50 civarı ördek ve güler yüzlü insanlar. Durumu sindirdikten sonra keyfini çıkarttık. Gideros Koyu Gündoğdu Pansiyon’a mutlaka uğrayın. Amazonların hayatını Nurcan Abla’dan dinleyin.
- Kastamonu – Gideros’tan, sahili takip ederek Sinop’a gitmeyi planlıyorduk ancak yolun bozuk olduğu bilgisini alınca içeriden gitmeye karar verdik. Yine saatlerce araç kullandıktan sonra Gerze’ye, kalacağımız yere vardık.
- Gecikmeden yola çıkıp, Erfelek Şelalelerine gittik. Yirminin üzerinde bir seri şelaleden oluşuyor. Ancak hepsini gezecek kadar zaman ve gücümüz olmadığından İlk 10’dan sonra geri döndük. Ayrıca bölge biraz turistik ve kalabalık olduğu için de bizi biraz rahatsız etti.
- Sinop Bazalt Kayalıkları Tabiat Anıtı gittiğimiz etkileyici bir diğer yer oldu. Çoğunluğu altıgen ve 20 metreye varan yükseklikleriyle sütun şeklindeki kayalardan oluşan bir vadi. Vadinin sonunda bir de şelale var.
- Sinop İnceburun; Türkiye’nin en kuzey noktası. Dalgaların ihtişamı ve rüzgar insana kendini çok küçük hissettiriyor.
- Bafra, Samsun ve Fatsa da geçtiğimiz yerler oldu ama macera tadında anlatılacak bir konu olmadı. Ordu’da yüzdüğümüz Çiseli Şelalesi, ufka kadar yemyeşil Perşembe Yaylası ve heyelan ile sınırları değişen Gaga Gölü görmeye değer yerler. Eğer izin verirlerse Kurul Kalesi’ne de çıkabilirsiniz. Belki, yeni bulunan 2.100 yıllık Ana Tanrıça Kibele heykelini görme şansınız olabilir. Biz gittiğimizde henüz bulunmamıştı. Ordu’da trafik kurallarının çok sıkı takip edildiğini de söylememiz lazım. Biz ne yazık ki geç öğrendik.
- Trabzon şehir merkezi düşündüğümüzden çok daha karmaşıktı. Araba kullanmak çok zor ve keyifsiz. Trabzon, komşu Gümüşhane ile arasında harika bir doğaya sahip. Yani içerilere girmeniz gerekiyor. Altındere Milli Parkı, şu an kapalı olmakla birlikte Sümela Manastırı, Taşköprü yaylası gezilmeye değer yerler.
- Çakır Göl nefesimizi kesti. Kara Kaban tepesi’nin manzarası rüya gibiydi. Bunların hiçbirine normal bir araç ile gidemezsiniz. Hatta arazi aracıyla bile ancak yakınına kadar gidebilirsiniz. İşte Ağustos ayında kar gördüğümüz yer bu bölgeydi. Yağmıyordu ama birkaç yerde kar öbeği görmek bile yeterince şaşırtıcıydı.
Karadeniz’de doğuya doğru gittikçe keyiflenirsiniz demişlerdi. Öyle de oldu. Rize muhteşem bir yer. Tek problemi havasıydı. Deli gibi yağmur, sis ve soğuk içinde yol aldık. Bilirsiniz yaylalarıyla meşhurdur ama hava kötü olduğunda yaylalardan keyif almak da çok güçtü. Aracımızın gücü yetmediği için geri döndüğümüz çok yol oldu. Ayder’e gitmek ise kolaydı, en azından yolu vardı ancak popüler olduğu için gitmek istemedik. Malum az bilinen yerleri tercih ettiğimizi söylemiştim. Bölge insanının yardımlarıyla ancak Pokut yaylasına gidebildik. Sakın küçümsemeyin, tamamı dağlık bölgede 12 km boyunca yokuş çıkıyorsunuz. Tekerleklerinizin tamamının aynı anda yere değmediği çok zaman oluyor. Gerçekten çok zorlu bir yol.
- Fırtına Deresi, Rize bölgesinin süsü. Dere boyunca etrafa bakmaktan gözlerimiz yoruldu. Görüntüleri kaçırmadan zihninize kaydetmek istiyorsunuz. O kadar güzel ki; heyelan bölgeleri, yıkılmış ağaçlar, yola düşmüş irili ufaklı kayalar, yola akan şelaleler umrunuzda bile olmuyor. Rüya gibi, ama tehlikeli. Derenin yanına indiğiniz zamanlarda gücünü hissetmek apayrı bir keyif. Dereyi izleyerek uyuma şansına erişince güne çok daha enerjik başlıyorsunuz. Neyse ki biz iki gün bunu yapmayı başardık. Çat Vadisi beni büyüleyen yerlerden birisiydi. Toşi Pansiyon’a mutlaka uğrayın.
- Sırada Artvin var. Gürcistan sınırına yaklaştık. Artvin merkezine yakın olan Hatila vadisi ve cam seyir terası hayatınızda nadir karşılaşacağınız güzelliklerden. Yerden birkaç yüz metre yükseklikteki camların üzerine çıkıp aşağı bakmak herkesin yapabileceği bir şey değil. Borçka Karagöl tam bir doğa harikası. Hele ki bir de üzerine sis inerse izlemeye doyum olmuyor. Etrafını dolaşmayı sakın ihmal etmeyin.
- Artvin – Çoruh Nehri dünyanın sayılı nehirlerinden. Genişliğini ve gücünü görünce inanamıyorsunuz. Bundan hemen önce Fırtına Deresi bize büyük görünmüştü. Oysa Çoruh’un yanında çocuk gibi kaldı. Üzücü olan, tüm nehirlerimiz HES ve benzeri yapılar yapılması sebebiyle doğallıklarını ve gerçek güçlerini yitirmişler. Çevrelerinin hava durumuna bile etki ettikleri için bitki örtüsü dahi değişmeye başlamış. Çok üzücü.
- Artvin – Camili Bucağı, diğer adıyla Yukarı Macahel; Gürcistan sınırındaki 18 köyden oluşan bölgenin adı. 6 köy Türkiye sınırları içinde. Büyük çoğunluğu Gürcü olan halk, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye sınırlarına dahil olmak istemişler. Yemyeşil, dağlık bir bölge ve domuz ve ayı izlerini görmek de hiç zor değil.
- İyice doğuya doğru gidiyoruz.
Kars Kenti, tarihi ve kültürel zenginliğiyle bizi adeta büyülemişti. Yemeği, doğası, güneşi ve sıcacık insanıyla hoş geldin diyen Doğu’nun Paris’i keşfetmeye fazlasıyla değer !
- Çıldır Gölü; göl değil sanki deniz. Van Gölü’nün yanında küçücük olmasına rağmen bize kocaman göründü. Kış aylarında üzeri buz tutuyor ve balık tutuluyor. Biz Ağustos’ta gittiğimiz için hava çok güzeldi. Tüm çevresini ancak arabayla dolaşabildik. Aktaş Gölü, yarısı Türkiye’de diğer yarısı Gürcistan’da olan ilginç bir göl. Çevresi sulak ve hafif bataklık. Gezi boyunca suya doyduğumuz için fazla gezmedik ve sınıra kadar gitmedik. Her gidişin bir de dönüşü var malum.
- Ardahan, Şeytan Kalesi, Türkiye’de olduğuna halen inanamadığımız güzellikte bir ortaçağ kalesi. Sarp kayalıkların üzerine kurulmuş, ulaşmak çok zor. Bir de define efsanesi olduğu için define avcılarının hedeflerinden. Kaleya giden yol tek şerit ve uçurumun kenarındaki parmaklıklar yola (arabaya) çok yakın. Araçla giderseniz çok dikkatli olun.
- Hakkında birkaç uzun yazı yazılabilecek Ani Antik Kenti, Kars. 7.000 yıllık geçmişine dair tarihçesini görünce dilimiz tutuluyor. En kalabalık döneminde 100.000 (yazıyla yüz bin) kişinin yaşamış olduğunu duyunca kulaklarımıza inanamıyoruz. Gelip geçmiş her kültürün izini taşıyor. Türklerin Anadolu’ya ilk giriş noktası. Hemen yanında, ipek yolunun geçtiği ama şimdi yıkılmış olan, Arpaçay’ın üzerinde kurulu bir de köprü var.
- Arpaçay’ın karşı yakası Ermenistan. Tek kelimeyle büyüleyici bir yer. Giderseniz mutlaka bolca zaman ayırın.
- Kars, Erzurum, Erzincan, Tokat, Amasya güzergahı üzerinden İstanbul’a dönüş yaptık. Yaklaşık 2 gün sürdü. Amasya’da konaklamamız ve birkaç yemek molası hariç hemen hiç durmadık.
Bunlar dikkat çekebilecek olan birkaç detay. Asıl önemli olan yolda olmak. Her yol sizi bir yere ve birilerine götürüyor. Ev-İş döngüsünden kurtuluyorsunuz. Bazı yollar çok rahat, bazıları ise maceralı oluyor. Ama günün sonunda her yatağa girişinizde yüzünüz gülüyor. Deli gibi yorulmuş dahi olsanız sabah dimdik kalkıp yola devam ediyorsunuz.
Zor Şeyler, Değişik Şeyler, İpuçları
- Yolun uzunluğu ve zamanın kısıtlı olması sebebiyle araç bağımlılığı fazla oluyor. Günün önemli bir kısmını arabada geçiriyorsunuz. Eğer aracınız bozulursa tüm yolun tadı kaçacaktır. Bazı noktalara herhangi bir yardımcı aracın gelmesi saatleri bulabilir.
- Biz yani şehirli çocuklar doğaya çok yatkın değiliz. Gittiğimiz birçok yer ciddi tehlikeli olmasına rağmen farkında değildik. Kaybolma, düşme, hayvan saldırısına uğrama kesinlikle olasılık dahilinde. Sohbet ettiğimiz yöre halkının en az bir etkileyici hikayesi olma sebebi de buydu. Güvenliğinizi mutlaka düşünün.
- Elektronik haritalar ve GPS’e %100 güvenmeyin. Özellikle şehir dışındaki bazı noktalarda biz çok sorun yaşadık. 10km daha uzakta görünen yerler yüzünden dolaşıp durduk. Ayrıca bazı yollar GPS’de hiç görünmüyorlar. Kaybolma ihtimaliniz her zaman var. Benzininiz mutlaka dolu olsun ve yön kavramınızı geliştirmeye bakın. Basit bir öneri, yakıtın çeyrek deponun altına inmesine izin vermeyin. Yürüyüş rotalarında ise harita, pusula, size ne doğru geliyorsa hepsini kullanın.
- 2.000 metrenin üzerindeki irtifalarda araba çok zor gidiyor. Sonuna kadar gaza bassanız bile son derece yavaş gidiyor. Tabi ki aracınıza ve şartlara göre değişebilir ama buna hazırlıklı olun. Ayrıca Karadeniz boyunca bu yüksekliklerin çok normal olduğunu da unutmayın. Birçok normal asfalt yol 1.500 – 2.000 metre rakımlardaydı. Bazı yerlerde 3.000’e kadar çıktık.
- Karadeniz sahilleri ege sahillerini aratmıyor. Kalabalık ve çok modern. Hafta arası olmasına rağmen birçok yer insan doluydu. Şaşırabilirsiniz ama hiç denize girmedik. Kalabalıktan uzaklaştığımız bir gezide bize uygun gelmedi.
- Sis, Karadeniz Bölgesi’nin değişmeyen özelliklerinden. Özellikle doğuda hemen her gün sis vardı. Bir gün yaklaşık 10 metre görüş mesafesinde kilometrelerce gitmek zorunda kaldık çünkü hem dağlık bir yerdeydik hem de beklememize rağmen sis bir türlü gitmedi. Yaylalar dahil bazı manzaraların sis nedeniyle saatlerce görünmediğine şahit oluyorsunuz.
- Yeni yapılan Karadeniz sahil yolu ve Doğu Anadolu’daki ana yollar son derece iyiler. İstanbul’dan bile iyiler. Ara yollar dışında bizi zorlayan hiçbir yol olmadı. Ara yollara da bilerek girdik zaten.
- Darbe girişiminden hemen sonra bu geziyi gerçekleştirdiğimiz için özellikle Doğu Anadolu’da ve sınırlara giden yollarda birçok polis ve asker kontrol noktasından geçtik. Çok nazik ve düzgün davranıyorlar. Zaten tipinize bakınca az çok sorun yaratacak kişiler olmadığınızı anlıyorlar. Kimliğiniz her zaman yakınlarda olsun.
- İlaçlarınızı sakın unutmayın. İstanbul’da hangi sokaktaki eczaneden ilaç alayım diye karar vermeniz gerekir bilirsiniz. Yollardayken ise hiç eczane göremediğiniz saatler olacak. Düzenli kullandığınız ilaçlar ve acil durumda kullanma ihtimaliniz olabilecek her tür ilacı yanınızda bulundurun.
- Karadeniz insanı çok mert, çok düzgün, çok dost. Kişiliği kuvvetli ve bazen agresif. Kadınların erkek gibi davrandığına o kadar çok şahit olduk ki. Gözünüzün yaşına bakmazlar, düzgün davranın 🙂
- Şehirde ufku kaç kez görebildiğinizi ya da gökyüzüne kaç kez baktığınızı bir düşünün. Böyle bir gezide o kadar uzak mesafelere bakabiliyorsunuz ki kendinizi bambaşka bir dünyada ve özgür hissediyorsunuz. Sınırsızlık duygusuyla doluyorsunuz.
Sonuç
- Öncelikle durmayın. Hemen yola çıkın. Bahaneler üretmek çok kolay. Ama yaşarken ölmektense yollarda ölmeyi tercih ederiz.
- Karadeniz çok ama çok güzel. 4.634 km yol gittik ama bir o kadar daha gitsek bitmez biliyoruz.